Kaderi Başka - Bölüm 9: Şans
Camdan bakarken gecenin karanlığına gözleri dalmış olan Yankı’nın aklına yeni bir görüntü gelmişti. Karanlık gökyüzünde rengarenk havai fişekler patlıyordu. Üzerinde beyaz bir takım elbise ve mavi kot pantolon vardı, elinde ise kırmızı, üzerinde beyaz desenler olan bir fular tutuyordu. Ardından gözlerini yanında duran sekiz, bilemedin dokuz yaşlarında gözüken kıza çeviriyordu. Kırmızı, ışıltılı bir elbise giymiş, saçları maşalı kız, havai fişeklere bakarak yerinde birkaç kez sıçradıktan sonra ona dönüp elindeki fuları alıyordu. Hemen ardından, onun elinden tutup büyük bir kalabalığın içine dalıyorlardı.
Düşüncelerin içinde bir gemi misali kaybolan Yankı, kendine geldiğinde masanın üzerinde duran dosyaya baktı. “Şirin’in verdiği dosyadaki numarayı aramam lazım,” diye düşündü. Ardından başını yana döndürüp duvarda asılı duran sahte ailesinin fotoğrafıyla bakıştı. Hepsinin arasında çok mutlu gözüküyordu ama bu mutluluk onların ona gösterdiği bir illüzyondan ibaret olabilirdi. “İşin ucunda aileme veda etmek olsa bile bunu yapmalıyım.” diye içinden geçirdi. Dosyanın yanında duran telefonuna sarıldı ve büyük bir kararlılıkla numarayı tuşladı.
Düşüncelerini toparlamak ve daha fazla ayrıntıyı hatırlamak adına kendini banyoya atan Mevsim, duştan henüz çıkmıştı. Aceleyle üzerini değiştirip havlusunu eline aldı. Saçlarının nemini havlusu ile nazikçe alırken telefonu çaldı. Komodinin üzerinde duran telefonun ekranında Mevsim’in tanımadığı bir numara vardı. “Bu saatte kim acaba?” diye kendi kendine sordu. Yatağın kenarına oturup, ıslanmış olan havlusunu yanına koydu ve telefonu açtı.
“Alo?”
Yankı gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdi ve tekrar camına doğru dönüp karanlığa baktı. “Bu saatte rahatsız ediyorum kusura bakmayın.”
Mevsim, Yankı’nın sesini duyunca hafifçe gülümsedi ve başını omzuna doğru yasladı. “Sesi çok tatlı ve huzur verici…” diye içinden geçirdi.
Yankı biraz korkarak ama bunu ses tonunda belli etmemeye çalışarak “Numaranızı bir arkadaşım verdi. Sakıncası yoksa yarın sizinle buluşabilir miyim?” diye sordu.
Mevsim, her ne kadar telefonun ucundaki oğlanın sesinden etkilenmiş olsa da, gecenin bir saatinde onu arayıp onunla buluşmak istediğini söyleyen birisine yumuşak davranmaması gerektiğini düşündü. “O arkadaş kim çok merak ettim doğrusu ama hayır, buluşamayız.”
Yankı’nın hafiften gözleri dolmuştu ama ağlamamak için kendini tuttu. “Bakın, çok önemli bir konu bu. Ölüm kalım meselesi.”
Mevsim sesini ciddileştirdi. “Ölüm kalım meselesi bile olsa tanımadığım biriyle buluşmam pek doğru olmaz.”
Konuşma Yankı’nın istediği gibi gitmiyordu, son çaresi olarak gördüğü telefonun ardındaki kızı daha fazla kızdırmaması gerektiğini düşündü. “Fikrinizi değiştirirseniz yarın saat 2’de Han Üniversitesinin kafesinde beni bulabilirsiniz.”
Mevsim “Bizim üniversitede okuyor,” diye içinden geçirdi ve yeniden kendi kendine gülümsedi. “Fikrimi değiştirirsem size bu numaradan mesaj atarım. İyi geceler.”
Yankı hayal kırıklığına uğramıştı ama telefonu kapatmadan evvel Mevsim’e “İyi geceler.” demeyi ihmal etmemişti.
Saat öğlene yakın bir vakte geldiğinde Yankı, rüyasından uyanmaya yakın kendi anılarını bir kâbus gibi görüyordu. Oyuncak telsizle konuştuğu küçük kıza “Miniğim.” diyordu, sonra görüntü aniden değişiyordu. Delicesine yağan yağmurda, içinde oturduğu araba uçurumdan aşağı savruluyordu. Bu görüntüyle birlikte, dudakları aşağı doğru düşerken onu büyükçe bir evin içine götürmek için elini tutan kadına bir adam gelip müdahale ediyordu. Adam, onu kadının elinden kurtarıp zorla arabaya sürüklüyordu. Bir müddet sonra kadın arkalarından “YANKI” diye bağırıyordu. Atilla olmaya zorlanan Yankı bu ismi duyunca huzura ermiş gibi dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
Henüz uyanmak istemediği için örtüyü kafasına doğru çekti. Bu rüyanın sonunu görmeye kararlıydı, o yüzden onu uyandıracak en ufak bir gün ışığını def etmeliydi ama bu çabası boşa çıktı. Gözleri açıldı ve örtüyü kafasından sıyırdı. Tavanda tek başına kalmış küçük fosforlu yıldızı seyretmeye başladı. “Hımm… Bu ismi sürekli duymaya başladım. Sanırım bu kaza gerçekten yaşandı. Ben bu sanrıları boşuna görmüyorum. Rüyamda ki kadının acıklı sesini düşününce adımın Atilla değil de Yankı olduğu hissine kapılıyorum. Belki de, abim bana Atilla diye seslendiğinde rahatsız olmamın sebebi budur.” diye içinden geçirdi.
Mevsim, okulun bahçesinde kolundaki saatine bakıyordu. “Beni ekmiş olamaz değil mi? Ama beni okula çağıran kendisiydi.” diye içinden geçirdi. Bugün dersi yoktu fakat okuldaydı işte. Çantasını açıp telefonunu çıkardı ve dün gece kendisini arayan numarayı geri aradı.
Yankı, yatağın kenarında duran telefonunu eline aldı. Numarayı telefonuna kaydetmediği için herhangi bir isim yazmıyordu, sadece sayılar vardı. “Bu da kim?” diye içinden geçirdi. Ardından telefonu açtı. “Efendim?”
Yankı’nın sesini duyan Mevsim gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı. “Sen benim kim olduğumu sanıyorsun? Hem buluşalım diyorsun hem de gelmiyorsun. Zaten ölüm kalım meselesi dediğin için geldim. Verdiğin randevuyu hatırladın mı?” dedi tüm sinirini boşaltırcasına.
Yankı, dün gece söylediği “Fikrinizi değiştirirseniz yarın saat 2’de Han Üniversitesinin kafesinde beni bulabilirsiniz.” sözlerini hatırladı. Hâlâ yataktan kalkmamıştı. Yeniden uyku bastırdığı için gözlerini kapattı. “Hatırladım. Üstünüzde ne renk kıyafet var?”
“Uzun, düz beyaz bir elbise. Sağ kolumda da açık yeşil bez çanta var.”
“Tamam hemen geliyorum,” dedi ve gözlerini açıp telefonu kapattı, ardından yataktan doğruldu. Sonra kendi kendine söylenmeye başladı. “İyi de gece gelmeyecekmiş gibi konuşmuştu. Hem..." dedi ve duraksadı. Telefonunun mesajlar bölümünü kontrol etti. "Mesaj atmadı ki diyecektim ama atmış... Off, kızları anlamak çok zor,” dedi ve kendini yatağa doğru bırakıp kafasını yeniden yastığa koydu. Gözlerini yumdu ve “Minik kız bana şans dile.” diye fısıldadı. Hemen ardından gözlerini açıp yataktan ok gibi fırladı.
Yorumlar
Yorum Gönder