Kaderi Başka - Bölüm 8: İlk Aşkım


© Tüm içerikler Kohi'ye aittir, 2024.

Oğlanın yüzünü çok incelemeyen Mevsim'in gözleri, sanki bir şey ararcasına, aşağıya; oğlanın bileğine doğru kaydı. Yankı'nın ona verdiği kafa selamını ve gülümsemesini görmesine rağmen ona karşılık vermek yerine dikkatlice bilekliği inceliyordu.... Şaşkınlığı da bu yüzdendi ya, gözleri kendisinde de tıpa tıp aynından olan bileklikte takılı kalmıştı.

Kızın bir yere odaklandığını fark eden Yankı, onun bakışlarını takip etti. O bakışlar kendi bileğindeki kırmızı ipte son buluyordu. Kız, sanki bir şeyler hatırlamış gibi kafasını biraz yana döndürdü. Yankı ise bileğini yukarı kaldırdı ve birkaç saniye inceledikten sonra dönüp kıza baktı. Ancak o, bileğine bakarken, beyaz kıyafetli kız çoktan arkasını dönmüş, dümdüz yürümeye başlamıştı. Yankı da aynını yaptı; arkasına döndü ve yürümeye başladı. Bilekliğine bakarak, ucundaki minik yıldızı ovaladı. Kızın kırmızı bilekliğine attığı şaşkın bakışın anlamını çıkarmaya çalışırken, kendi bakışları da değişti. Ondan aldığı enerjiden dolayı az önceki mutluluğundan eser kalmamıştı.

Mevsim, okulun yakınındaki parka girdi ve boş banklardan birine oturdu. Beynini bir şeyi hatırlamaya zorluyormuş gibiydi, bu sebepten ötürü yüzü iyice düşmüştü.

Belki de Mevsim'in yaptığı en büyük hata Yankı'nın yüzüne dikkatlice bakmamaktı... Çaresizlerdi ama bir gün mutlaka yeniden karşılaşacaklardı...

Üniversitenin kapısında, turnikelerin yanında kazık yutmuş gibi dikilen Yankı, ani bir karar alıp okula girmekten vazgeçti. Bugün izin günü olduğu için normalde okul sonrasında gideceği yarı zamanlı çalıştığı yere de gitmeyecekti. Yani anlayacağınız bugün gideceği yerler yerine direk Şirin'in ofisine geçti. Onu bulmak için etrafa bakındı ve Şirin'in askılığa asmış olduğu ince kahverengi gömleği fark etti. Hemen çaprazına bakınca da kızcağızı bilgisayarın başında çalışırken gördü ve adımlarını hızlandırıp masasının önüne geldi. Şirin, Yankı'yı görünce ona selam vermek için yerinden kalktı.

"Şirin, ailem hakkında bir şeyler bulabildin mi?" dedi Yankı. Ancak Şirin yana dönüp onu umursamıyormuş gibi dosyaları karıştırmaya başladı. Kendisine selam vermeyip ailesi ile alakalı soru sorduğu için Yankı'ya epey alınmıştı. Onu geçiştirmek için "Bugün erkencisin. Ne oldu, dersin erken mi bitti?" dedi tavırlı bir ses tonuyla.

Yankı, arkadaşı tarafından kale alınmadığı için yüzü kendine dönük olmasa bile bakışlarını ciddileştirdi. "Ben ailemi soruyorum, sense bana okuldan bahsediyorsun Şirin Akın."

Şirin şaşkınlıktan kaşlarını çattı ve hızla arkasına döndü. Eliyle gözlerinin önüne gelen saçları kulağının arkasına götürdü ve bakışlarını yumuşatıp Neden? dermiş gibi bir bakış attı. "Neden bana soyadımla hitap ettin ki? Bir kitap karakteri ya da dizi/film karakteri değiliz ki, bana soyadımla seslendin diye sana alınayım?"

Yankı da az önce Şirin'in yaptığı gibi kaşlarını çattı ama bu sinirli bir kaş çatması değildi. "Haklısın değiliz. Sana soyadını da kullanarak hitap ettim ki durumun ciddiyetini anlayabilesin diye."

Şirin küçük, çaresiz bir bebek gibi Yankı'ya bakmaya başladı. Çocukken de ne zaman başı sıkışsa bu bakışı kullanırdı. "Atilla biz çocukluk arkadaşıyız ve seni ilk defa bu kadar sinirli görüyorum. Lütfen biraz rahatlar mısın?" dese de Şirin yanılmıştı, Yankı sinirli değildi ama yine de kıza karşı olan bakışlarını yumuşatmadı. Kızcağız bu bakışa daha fazla tahammül edemeyeceğini düşündüğü için dosyayı sakladığı yerden çıkarmak için hamle yaptı. "Dosya çantada olacaktı. Bir saniye," dedi ve çantadan çıkardığı incecik dosyayı Yankı'ya uzattı. "İşte," Yankı bakışlarını dosyaya çevirdiğinde ise "İçinde belki çok bilgi yok ama en azından şimdilik işini görür." dedi Şirin biraz çekinerek. Yankı sanki değerli bir hazine bulmuş gibi büyük bir minnet, umut ve sevinç karmaşası içinde Şirin'e baktıktan sonra dosyayı eline aldı.

Mevsim'de ise durumlar bir hayli karışıktı. Yaklaşık 15 dakikadır kendini bir şeyleri hatırlamaya zorlarken, hatta sırf bu yüzden olduğu yerden kımıldamamışken yolun karşı tarafında duran ve kendine doğru bakan Onur'u fark etti. Oğlan onu gördüğüne şaşırmış gibi gözüküyordu. Mevsim'in ise aklında aniden şimşekler çakmaya başladı ve apar topar ayağa kalktı. Onur'a laf atmamak için adımlarını hızlandırdı. Her adımda saçları usulca savrulan kız, yeniden düşüncelere daldı.

"Sabah okula gelince Onurla kavga etmiştik... Ama onun da Yankı konusunda biraz tolerans göstermesi gerek. Tamam, arkadaşımı rüyamda gördüğümden bu yana her konuşmamızda ona Yankı'dan bahsediyor olabilirim ama... Sonuçta o Işık teyzemin oğlu... Benimse İlk Aşkım."

Mevsim'in arkasından bakakalan Onur, ondan selam bile alamadığı için elindeki defteri yere düşürdü. O sırada büyük bir neşe içinde yanına gelen Mavi'yi bile fark etmemişti. Onun tek endişesi, kafasını küçük oyun arkadaşı ile bozan birkaç ay önce ayrıldığı eski sevgilisiydi.

Mavi, dalgın gördüğü Onur'un kafasını dağıtmak için ufak bir oyun oynamaya karar verdi. Onur'un defterini yerden kaldırıp var gücüyle koşmaya başladı. Tabii bunu fark eden Onur, "Mavi, Mavi defterimi almış nereye gidiyorsun? O defter bugün bana lazım." naraları atarak kızın peşinden koşmaya başladı. Tenha bir sokakta elinden geldiğince hızlı koşan Mavi, Onur'un kendisine yetişip yetişmediğine bakmak için kafasını arkasına çevirdi. Ona, "Yetişirsen alırsın." diye bağırdı ama ne yazık ki, önüne bakmadan koştuğu için ayağı, kesilmiş bir ağacın köküne takıldı ve yere yüzüstü kapaklandı. Onur, onu kaldırmak için yıldırım hızıyla yanına geldiğinde, onları gören ve kendince Onur'a şaka yapmak isteyen bir başka arkadaşı Güney, Onur'un yanına koşup arkasından sertçe itekledi. Kendince şaka yaptığını sanan arkadaş, Onur'un Mavi'nin yanına düşüp düşmediğini bile görme ihtiyacı hissetmedi çünkü bu yaptığı hareketten dolayı Onur tarafından dövülmemek onun için daha önemliydi. Bu yüzden arkasına dahi bakmadan binasına koştu ve hızla içeri daldı.

İkisinin de canı fena halde yanmıştı, ufak tefek yaralarla bu kazayı atlattıkları için şanslılardı. Onur ve Mavi yan yana oturdular. Mavi, canı yanmasına rağmen Onur'un gözlerinin içine bakarak hafifçe gülümsedi. Onur da onun gözlerinin tam içine bakıyordu ama gülmüyordu. Zaten Onur pek fazla gülümsemezdi, o yüzden onu tanıyanlar onun bu huyuna alışmışlardı.

Onur sadece bir kez yutkundu ve "İyi misin?" diye sordu. Mavi başını "Evet" anlamında salladı. "Beni kimin iteklediğini gördün mü?" diye sordu bu sefer. "Üzgünüm, o sırada kendimi yerden kaldırmaya çalışıyordum." dedi Mavi ve dirseklerindeki kanı görünce yüzünü buruşturdu. Kızcağızın yüzünün aldığı hale üzülen Onur'un içi acıdı çünkü o da Mavi'nin kanayan dirseklerini ve dizini görmüştü. "Yalan söylemek çok kötü bir şey. Hele ki gözlerimin içine baka baka söylemen daha da kötü. Biliyorsun değil mi Mavi?" diye söylenen Onur, elini Mavi'ye uzattı. Ardından ikisi de birbirinden destek alarak oturdukları yerden doğruldular. Onur'un defteri için tekrar yere eğilmesi gerektiğini düşünen Mavi, yaralanan dizinden destek alarak canı yana yana deftere uzandı. Tekrar yerden doğrulurken yüzünü ekşitti ve defterin üzerindeki tozu çırptı, sonrasında Onur'a uzattı. Bunu yapması gerekenin kendisi olduğunu bilen Onur, kendinden önce yere eğildiği için Mavi'ye karşı büyük bir mahcubiyet hissederek defteri elinden aldı. Ona borçlu kalmamak için nazikçe üzerini çırptı, sonra da koluna girmesini sağladı. "Haklı olduğumu bildiğin için tek kelime etmedin biliyorum ama lütfen bir daha canın yandığında içinin en derinlerine saklamak yerine benimle paylaş." dedi, Mavi daha fazla incinmesin diye onunla aynı hızda yürürken. Mavi ise yüzündeki canı çok yanan ifadeyi bozmadan başıyla onayladı. "Madem öyle, bu konuyu kapatalım. Önce yaralarını halledelim sonra seni eve bırakayım." dedi Onur. Sesindeki şefkat onun acısını dindirmek için elinden geleni yapacağını hissettiriyordu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar