Kaderi Başka - Bölüm 3: Anılar



 


© Tüm içerikler Kohi'ye aittir, 2024.

Karanlık ve işlek caddenin dibindeki bir kafede cam kenarında oturan Yankı, sol elini başına götürmüş ovuşturuyordu. Sağanak yağmurdan bu yana aklına birkaç görüntü gelip duruyordu.

Bu görüntülerden ilkinde bir kadın, muhtemelen kocası olan adamın koluna yaslanmıştı. Adam, kucağında minik bir kız çocuğu tutuyordu ve muhtemelen karısı olan kadına tek koluyla sarılıyor, akabinde aynı eliyle kadının kolunu nazikçe sıvazlamaya başlıyordu. O sırada kadın çoktan adamın kucağındaki kız çocuğunun sırtına elini koymuş, kıpırdamadan bekliyordu. Dışarıdan bir gözle bakınca bu görüntü tam bir grup sarılmasını andırıyordu. Ancak Yankı ne kadar uğraşırsa uğraşsın küçük kız hariç hiçbirinin yüzünü tam olarak seçemiyordu.

İkinci görüntüde yaklaşık 7 yaşlarında bir oğlan çocuğuna sarılan ve yüzünü net göremediği bir kadın vardı. Kadın, dizlerinin üzerine oturup oğlan çocuğunun seviyesine indikten sonra onu kendine iyice çekmiş hemen ardından da sol yanağını öpmüştü. Çocuk, bu hareket karşısında çok mutlu olduğu için kadının sol koluna ufak bir öpücük konduruyordu. Büyük resme odaklanınca minik çocuk aynaya baktığı için kendisinin ve kadının yüzündeki gülümseme net bir şekilde görülüyordu.

Son görüntüde ise kendinden büyük kızların arasında oturan minik bir kız çocuğu vardı. Hepsinin saçları ve kıyafetleri ıslanmıştı. Kızlar muhtemelen ilkokul çağındaydı ve aralarında oturan bu çocuk ise 4 veya 5 yaşlarında gözüküyordu. Yüzünü göremediği bir kadın her kıza yaptığı gibi bu miniğin sırtına da havlu sarıyordu...

Yankı'nın aklındaki görüntülerden sıyrılırsak şu anda oturduğu kafede slow bir müzik çalıyordu. Hava soğuk olmadığı için Yankı açık tonlarda, kısa kollu bir tişört giymişti ve altında koyu lacivert kot pantolonu vardı. Tam karşısında oturan Şirin, artık kendisi ile sohbet etmek yerine gözlerini kapatmış bir şekilde başını ovuşturan Yankı'ya bakıyordu.

"Atilla. Gecenin bu saatinde beni neden çağırdın? Bir sorun mu var?"

Şirin'in bu sorusuna karşılık Yankı cevap vermedi çünkü aklına yeni bir görüntü gelmişti. Aynı oğlan çocuğu karşı evin odasındaki o minik kız çocuğu ile oynuyordu. İkisi de elindeki oyuncak telsizin düğmesine basmış, camdan cama kendi aralarında konuşuyorlardı. Oğlanın bulunduğu oda buz mavisi, kızın ise uçuk pembeydi. Oğlan çocuğunun sağ, kız çocuğunun ise sol bileğinde kırmızı bir bileklik ve ucunda sallanan minik bir yıldız vardı.

Çocuk iki kez "Seni seviyorum, Miniğim." diyordu. Sonrasında kızın telsizden gelen cızırtılı sesi dinleyip "Ne diyorsun?" diye ekledikten sonra kızın adını söylüyordu ama Yankı, çocuğun hangi ismi söylediğini bir türlü anlayamıyordu. O, bu görüntülerle boğuşurken Şirin bir türlü cevap vermeyen arkadaşına daha yüksek sesle bağırdı.

"Atilla!"

Hayalle karışık gerçeklikten uyanan Yankı, bir anlık korkudan sonra aniden gözlerini açtı. Elini başından çekip masaya koydu ve biraz ciddi bir ifade takındıktan sonra konuşmaya başladı.

"Çağırdım çünkü... Artık... Artık dayanamıyorum."

Yankı lafına devam edemeden Şirin'in telefonu çaldı. Ancak kızcağız arkadaşının ne söyleyeceğini merak ettiği için kimin aradığına bile bakmadan telaşla telefonunu sessize aldı. "Çok üzgünüm. Lütfen devam et." dedi. Yankı ise kaşlarını çatarak konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Önceden daha az oluyordu ama bu sıralar fazlasıyla arttı,"

Haline ve tavırlarına bakılırsa Yankı gerçekten şu anda hiç iyi gözükmüyordu. Bu yüzden kelimelerin arasına biraz boşluklar koyarak konuşuyordu. Şirin ise gözlerini ve kulaklarını dört açmış, pür dikkat onu dinliyordu.

"Bir kadın ve kocası olduğunu düşündüğüm bir adam rüyalarıma giriyor. Yanlarında yani kucaklarında küçük bir kız da var. Çocuk hariç büyüklerin yüzlerini net göremiyorum ama çok tatlı gözüküyorlar. Tam bir mutlu aile tablosu gibi... Bu iyi bir şey fakat bu durum beni çok rahatsız etmeye başladı."

Yankı'nın kendisine başka bir şey anlatacağını düşünen Şirin'in suratı düşmüştü ama yine de onu dinlemeye devam ediyordu.

"Hem o ikisini tanıdığımı da sanmıyorum. O zaman neden?" Yankı'nın çatık kaşları ve yüzü bir anda yumuşadı. "Küçük kıza onu çok sevdiğimi söylüyorum. Öyle..."

Yankı gözlerini hızlıca sağa sola çevirip etrafı kısaca süzdükten sonra yutkundu ve oturduğu sandalyeden doğruldu. "Hem biliyor musun, o küçük kızı çok iyi tanıyormuşum gibi bir his var içimde," Önünde duran boş kahve bardağına iki saniye baktıktan sonra bakışlarını tekrar Şirin'e çevirdi. "Sadece çocukken kaybolan anılarıma ihtiyacım var o kadar."

Şirin, Yankı'nın hafızasını kaybettiğini bilmediği için hem şaşırmış hem de üzülmüştü.

"Ben... Akrabalarımın bana yalan söylediğini düşünüyorum." dedi Yankı endişe ve üzüntü ile karışık bir sesle.

Şirin, Yankı'ya alındığı için daha fazla dayanamayarak gözlerini masaya dikti ama kulakları hâlâ ondaydı.

"Eğer ailem ölmeseydi... Belki de bu kadın ve eşi rüyalarıma hiç girmeyecekti."

Yankı yine düşüncelere dalacakmış gibi sol elini alnına götürdü. Şirin onu biraz rahatlatmak için artık konuşmaya başlaması gerektiğini düşünüyordu.

"Rahatla Atilla. Sonuçta bu da iyi bir şey. Yani geçmişinle alakalı, bana hiç anlatmadığın ölen ailenle alakalı bir şeyler hatırlaman..."

Bu sefer Yankı sol elini yumruk yapmış, dudaklarının üstüne koymuştu. Ayrıca uzaklara dalmış, Şirin'i dinlemiyor gibi bir hali vardı. Tekrar gözlerini endişeyle sağa sola döndürdü. O sırada Şirin eliyle garsona işaret yaptı ve belki kendini görmez diye seslendi.

"Garson!"

Erkek garson koşarak masalarının yanına geldi.

"İki kahve lütfen." diyen Şirin hafifçe gülümsedi. Önce şimşek çakarak etrafı aydınlattı ve ardından büyük bir gök gürültüsü duyuldu. Hemen ardından da sağanak yağmur başladı.

Mevsim yatağının üstüne oturmuş hafifçe ileri geri sallanıyordu. Üzerinde beyaz kısa kollu bir tişört ve mavi kot pantolon vardı. İki eliyle yorganı sıkıyordu. Aslında o da Yankı ile aynı şeyi hatırlıyordu. Karşı evdeki küçük oğlan çocuğu elindeki telsizden ona iki kez "Seni seviyorum, Miniğim." diyordu.

Aslında Mevsim tıpkı Yankı gibi bu anıyı hatırladığı için çok üzgün ve durgun gözüküyordu. Belleğinde canlanan görüntünün devamında ise oğlan çocuğu elindeki telsize konuşarak "Ne diyorsun Mevsim?" diye ekliyordu. İşte o an bu hatıranın verdiği acıyla Mevsim'in gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Sonra şimşek yine etrafı aydınlattı. Hemen ardından gök gürültüsü duyuldu...



Yorumlar

Popüler Yayınlar