Kaderi Başka - Bölüm 1: Sonun Başlangıcı
"AŞK bazen yazılanın da ötesindedir. Her şeyden önce karşındakini yürekten sevmektir. En temiz ve saf haliyle...
Hayatta umulmadık şeyler olsa bile yıkılmamaktır YAŞAMAK. Zamanın gelmeden yavaş yavaş öldürür seni...
Peki hayattaki her sonu bir başlangıç olarak görmek mi gerek? Yoksa son sadece bir bitiş midir?" Mevsim'in içinden tam da bu sözler geçiyordu.
Hastanenin önündeki kalabalığı saymazsak, açık kapının önünde, derin sessizliğe gömülmüş bir biçimde, toplam 7 kişi bekliyordu. Her biri farklı bir şekilde şok içindeydi. Gözleriyle karşılarında uzanan beyaz çarşafa bakıyorlardı. Sol baştan itibaren sayarsak bu kişiler başka bir ailenin üyeleri olan Atilla'nın ağabeyi Kuntay, annesi Simge Hanım ve Atilla'nın çocukluk arkadaşı Şirin ile diğer ailenin üyeleri; Yankı'nın annesi Işık Hanım, komşu kızı Mevsim ve okul arkadaşları Mavi'yle Onur'du.
Mevsim'in gözlerinden istemsizce yaşlar dökülürken başını hayır anlamında, adeta karşısındakine yalvarırcasına sallıyordu. Işık Hanım ise gerçekle yüzleşmemek için onların yanından birkaç adım geriye çekilmişti.
Cesaretini toplayarak birkaç adım öne çıkan Atilla'nın ağabeyi, beyaz çarşafı nazikçe geriye doğru sıyırdı. Şimdi sadece kafası gözüken ve sedye üzerinde yatan genç oğlan, henüz uykuya dalmış gibi görünüyordu. Gözleri kapalıydı, ama cildi kalbi atan bir insanınki gibi parladığı için sanki hayattaymış gibi hissettiriyordu. Mevsim, oğlanın yüzünü görür görmez hemen yanına koştu, onu uyandırmaya çalışırken ağlamaktan titreyen sesiyle "Uyan! Ayağa kalk!" gibi kelimeler söyledi.
Işık Hanım ise arka taraftaki duvara iyice yaslanmış hıçkırıklarını susturmak için elini ağzına bastırıyordu. Birkaç dakika sonra, o da Kuntay gibi cesaretini toplayacak gücü kendinde bulabildi. Hem çocuğu için feryat eden kızcağızı sakinleştirmek hem de oğlunun yüzünü son bir kez daha görebilmek için Mevsim'in yanına geldi ancak sedyede yatan yavrusunun yüzünü görür görmez dayanamadı ve dizlerinin bağı çözüldü, yere yığıldı. Şimdi Işık Hanım, Mevsim'in bacaklarına sarılmış ağlarken, kızcağız oğlanın bedenini sarmış, başını ise beyaz çarşafa gömmüş bir haldeydi.
Şirin fenalaştığı için Mavi ve Onur onu yalnız bırakmamak adına acil servisine çıkmıştı. Simge Hanım ise şoka girdiği için olduğu yerden bir adım ileri hareket edemiyordu; tek yapabildiği dinmek bilmeyen gözyaşlarını mendili ile silerken, sedyedeki gencin saçlarını okşayan oğlu Kuntay'ya bakmayı sürdürmekti.
Mevsim, oğlana sarıldıktan sonra biraz sakinleşmişti. Kafasını hafifçe kaldırıp kulağını oğlanın kalbine doğru götürdü; açık olmayan kirpiklerinde herhangi bir kımıldama var mı diye bir müddet inceledikten sonra gözlerini kapatıp odaklanmaya çalıştı. En ufak bir umuda tutunur gibi, oğlanın sağ elini tutmuştu. Birkaç dakika boyunca hiç kıpırdamadan öylece durdu ama ne yazık ki gözlerinin gördüğü gerçeğe, kulakları da şahit olmuştu. Hiçbir ses yoktu.
Yavaşça doğrularak oğlanın sağ bileğine baktı. Bileklik ve saat tarzı hiçbir takı olmadığını fark etti. Bu onu kahretmişti. Elini yavaşça onun elinden çekti. Aynı elini kalbinin üzerinde duran beyaz çarşafa götürüp olağan gücüyle sıkıp bıraktı. Umudu tamamen tükenmişti ama buna rağmen kendini bırakmamalı ve Işık Hanım için güçlü olmak zorundaydı. Bacaklarına tutunan kadıncağızın yanına eğilip onu nazikçe ayağa kaldırdı ve şefkat arayan bir kedi yavrusu gibi komşu teyzesine sarıldı. Tek kulağı Işık Hanımın hızla atan kalbine dayalıyken gözleri sedyedeki oğlandaydı. Aniden şiddeti artan gözyaşlarını silmeye çalışırken "Seni Seviyorum." diye fısıldadı. Her ne kadar şimdi kirpikleri aralanıp ayağa kalkacak, kendisine büyük bir sevgiyle sarılacak gibi canlı görünse de, oğlan artık hayatta değildi ve onu duyamazdı.
Işık Hanım, Mevsim'in saçlarının okşarken, "Huzur içinde uyuyor gibi gözüküyor, öyle değil mi?" diye sordu ağlamaktan kısılmış sesiyle. Mevsim, gözlerini kapatıp burnunu çekti ve başını hafifçe yukarı aşağı salladı.
Gözleri hâlâ kapalıyken, aklına birkaç gece önce aynaya bakarak onunla telefonda konuştuğu o an geldi. Bazı sözler söylemişti. Aslında bu sözler yabancı bir şarkının çevirisiydi. Şarkıda aşağı yukarı şöyle diyordu:
"Senin canın yansa,
Benim gözlerimden yaşlar süzülür...
Eğer bir gün ayrılırsak ölürüm
Biliyorum."
Mevsim gözlerini açıp oğlanın yüzüne bir kez daha baktı. "Peki o acı çekerken ben acı çektim mi?" diye içinden geçirdi. Geçmiş zamanla alakalı bu sorusunun cevabını bilmiyordu ama kalbinin şu anda ne kadar acı çektiğini gayet iyi biliyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder