Kaderi Başka - Bölüm 11: Bakışlar


© Tüm içerikler Kohi'ye aittir, 2024.

Mevsim'in Yankı'ya şaşkın bakan gözleri umutla doldu. "Yoksa seni buldum mu Yankı?" diye içinden geçirdi.

Güney, çaprazında dikilmiş ve arkadaşı Atilla'ya sanki kaybettiği bir şeyi bulmuş gibi bakan kıza, isim konusunda yalan söyledikleri için berbat hissediyordu. Hem arkadaşının neden böyle bir yalana başvurduğunu da çözümleyememişti. Kimsenin Yankı ismi üzerine bir laf etmemesini fırsat bilerek, vicdanını rahatlatmak ve daha sonra pişmanlık duymamak adına, Atilla'nın da dediği gibi 'yanında olan ismi' söylemeye karar verdi. "Yalnız arkadaşımın ilk ismi Atilla." dedi. Atilla ismini duyan Yankı kendisine neden söyledin bakışı atarken Mevsim kendi bakışlarını hüzünle yere indirdi ve içinden konuşmaya başladı:

"Demek Atilla Yankı. Hem ben neden umutlanıyorsam..." Karşısındaki oğlanı baştan aşağı süzdü. "Galiba benden büyük çünkü bizim katta olan yaş grubumdan kimsenin adı Yankı ya da Atilla değil."

Mevsim gözlerini hafifçe kıstı. "Adını bu okulda hiç duymadım. Seninle bir şey konuşabilir miyiz?"

Yankı ne alaka dermiş gibi baktı karşısındaki kıza. "Hey, önce benim seninle konuşmam lazım. Hatırlatırım seni çağıran ilk bendim ve benim konuşacağım konu çok daha önemli." Yankı'nın cebindeki telefon titremeye başladı. Oğlan, kimin aradığına bakmak için titreyen telefonu eline aldı ve ekrana gelen güneşi engellemek için tek elini ekrana siper etti. Kimse aramamıştı, telefonun çalmasının nedeni kurduğu hatırlatmanın alarmıydı. Yankı sesi susturup çıkan bildirime baktı. "Off… Aklımdan tamamen çıkmış. Bugün benim İngilizce muafiyet sınavım vardı." dedi yüksek sesle, ardından elini ağzına götürdü. Güney, anın verdiği kargaşadan yararlanıp onların yanından uzaklaştı ve Atilla'nın sonradan kendisine çok fazla kızmamasını umdu. Yankı'nın hiç konuşmayan arkadaşı Mert ise elini arkadaşı Atilla'nın sırtına koyup birkaç kez hafifçe vurdu. "İyi şanslar kanka."

Yankı, kara kara ne yapacağını düşünürken eliyle başını kaşıdı ve bakışlarını Mevsim'e çevirdi. Duraksadı ve "Sonra seninle konuşuruz çünkü on dakika sonra başlayacak bir sınavım var." dedi.

Mevsim bu duruma çok da şaşırmamış gözüküyordu çünkü kendisi de lisedeyken bir kere sınavının olduğunu unutmuştu ama o gün okula gitmeden önce şans eseri dershane etüdü olduğu için o dersten geçer not almayı başarmıştı. "Ben de sana eşlik edeyim mi?"

Yankı şaşkınlıkla Mevsim'e gülümsedi. "Tamam, bayanlar önden." Mevsim de Yankı'ya gülümsedi.

Birkaç adımla yanından uzaklaşan Mevsim'e hâlâ gülümseyen Yankı, nasıl bir duygu yaşadığını anlamlandıramıyordu. İçine garip bir his doğmuştu.

Takip ediliyormuş gibi hissetmediği için arkasına dönen Mevsim "Hadi gel." dedi.

Yankı arkadaşını ardında bırakarak kırmızı bilekliğin olduğu elini ensesine götürdü. Hızlı adımlarla Mevsim'in yanına geldi ve beraber kampüsün içine girdiler. Tek kelime etmeden amfinin kapısına kadar beraber yürüdüler. Sessizdiler çünkü onların durumunda sessizlik kullandıkları bütün kelimelerden daha etkiliydi.

Yankı sınıfa girmeden hemen önce Mevsim'in bileğine dikkat kesildi. Onda da kendisinde olan kırmızı bilekliğin aynısı vardı. Yüzünü yukarı kaldırıp "Eşlik ettiğin için teşekkür ederim. Şimdi içeri girmem gerek." dedi. Mevsim dudaklarına ufak bir tebessüm yerleştirip "Rica ederim ve sınavında başarılar dilerim." deyip elini hoşça kal manasında hafifçe salladı. Yankı da aynı şekilde ufak bir tebessümle başını çok az öne eğdi ve ona ufak bir selam verip içeri girdi. 

Hayat kendi hızında akıp gidiyordu işte. İnsanlar olması gerektiği yerlere uğrayıp, bir şekilde ait oldukları insanlarla karşılaşıyor ve onların yanında kalıyorlardı. Bu düzene razı olanlar huzur buluyor; itiraz edenler ise kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşıyordu.

Mavi çoktan eve gelmiş, bir yandan elindeki kolyenin zincirini sıkıca tutarken diğer yandan da Onur ile çekildiği fotoğrafa bakıyordu. Aslında arkasında yazılı olan tarihe bakılırsa bu fotoğraf biraz eskiydi. Onur ve Mevsim sevgili olmadan bir yıl önce, Mavi'nin Onur'a ısrarları sonucu çekildikleri fotoğraf kağıdına basılmış bir anıydı. İkisi de çok tatlı gülümsüyordu, kol kola girmişlerdi ve birbirlerine bakıyorlardı… Mevsim ve Onur'un tanışacağı güne kadar yani üniversitenin ikinci senesine kadar, Mavi ve Onur çok yakın arkadaşlardı. Bu ikilinin yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi ama ne zaman Onur ile Mevsim tanıştı, işte o zaman Onur değişmeye ve daha az gülümsemeye başladı.

Mavi son bir kez daha gülen yüzlerine baktı. Ancak aşırı duygu yükünden dolayı elleri titremeye başladı. Sakinleşmek için annesinin kolyesini boynuna takıp birkaç derin nefes aldıktan sonra fotoğrafı paramparça etti ve taneciklerini kar yağdırırmışçasına yere savurdu.

Yerde birbirine uzaktan bakan bir çiftin yüzleri duruyordu şimdi. Ayrı ve uzak... Ama hâlâ birbirine bakıp gülümseyen bir çift.

Ortam iyice sessizleşti.

Mavi yatağına yüzüstü uzandı, ardından başını yırtık fotoğrafın olduğu yöne doğru çevirdi ve kısık bir sesle Onur'un yüzüyle konuşmaya başladı. "Senin hâlâ Mevsim'e bu çok değer vermene inanamıyorum. Ona o kadar bağlısın ki… Ona en ufak bir zarar gelmesin diye beni ve anılarımı gözden çıkarabiliyorsun. Bravo sana Onur…"

Onur'un ise eve geldiğinden bu yana içi hiç rahat değildi, elinde telefonuyla odasında volta atıyordu. Aklı hâlâ Mavi'de olduğu için camının önüne gelip yatağının ucuna oturdu ve hüzünle dışarı izlemeye başladı. O kolyeyi boynundan söktüğü an Mavi'nin kalbine okkalı bir tokat attığının farkına varmıştı. Hatta sırf bu düşüncesiz hareketinin sonucunda Mavi'nin kalbinin bir parçası cam gibi tuzla buz olmuştu. Şimdi de kara kara bu kalbin içindeki cam kırıklarını nasıl temizleyeceğini düşünüyordu.

Telefonu tuttuğu eli: kolyeyi boynundan aldığı eliydi. Ondan şimdi bakışları eline kaymıştı. Sanki bu kırık cam parçaları eline saplanmış ve parmaklarını kanatmıştı ama o bunu aldırmayacak kadar aklını kendine vermiyordu. Aklı hâlâ o kırdığı kalbin sahibi ruhtaydı. Onur'un gözünden bir damla yaş süzülüp kilit ekranındaki fotoğrafın üzerine damladı. Bu fotoğraf Mavi'nin yok etmeye çalıştığı fotoğrafın ta kendisiydi. Diğer elini ekrana götüren Onur, Mavi'nin gülen yüzünün üzerine düşen damlayı özenle sildi ve ekranı açıp ona bir mesaj yolladı. Mesaj tam olarak şöyleydi;

"Dünya'nın en güzel gülümsemesine sahip Mavi... Çok klişe oldu değil mi? Bunu sen gülümse diye yazdım. Senden ricam beni yalnız bırakmaman. Sensiz hayatım nasıl şekillenir inan bilmiyorum. Aramızdaki bağı koparmamanı ve bana yeni bir şans vermeni istiyorum. Söz veriyorum seni üzecek hareketlerde bulunmayacağım. Hem ben bu zamana kadar hiç sensiz kalmadım ki. Ne zaman yüzümü dönsem sen orada belirdin ve sıcacık gülümsemenle beni sarıp sarmaladın... O yüzden okula ve içindekilere sen olmadan nasıl katlanılır inan bilmiyorum. Yine de yüzünü görmek istemiyorum, senden nefret ediyorum dersen ve beni affetmezsen de anlarım. Eğer cevabın evet ise yarın yeşil bir bluz giyin lütfen, böylece beni affettiğini anlayacağım."

Yorumlar

Popüler Yayınlar