Kaderi Başka - Bölüm 10: Başlıyoruz
Yaraları henüz iyileşmemiş olan Mavi ve sanki camdan yapılmış bir vazo tutuyormuş gibi dikkatle onun kolunu tutan Onur, gümüşçü dükkanından dışarı çıkıyordu. Mavi'nin yüzündeki buruk gülümsemeye eşlik edemeyen Onur "Annenden hatıra kalan tek eşyayı boynundan çektiğim ve kopmasına sebep olduğum için özür dilerim. Beni affedebilecek misin?" diye sordu.
Mavi, tamir olmuş kolyesini parmaklarında evirip çevirdi, her yanına dikkatlice baktı. "Keşke kolyemi yere fırlatmasaydın," diye içinden geçirip üzgün bakışlarını Onur'a çevirdi. "O oğlanlar yüzünden böylesine büyük bir cezayı hak etmemiştim Onur."
"Biliyorum, gerçekten biliyorum. Ben eşeğin tekiyim. Sen sadece beni sakinleştirmeye çalışıyordun. Mevsim'in ve benim dedikodumu yapan o oğlanların ağzını yüzünü dağıtmayayım diye beni tutmaya çalışıyordun ama ben kontrolümü kaybedip sinirimi senin kolyenden çıkarmış oldum. Gerçekten üzgünüm..."
Mavi bir anda yürümeyi bırakıp Onur'un elini nazikçe kendi kolundan ayırdı. Onur'a laf anlatıp kendini daha fazla yormamaya karar verdiği için yoluna onsuz devam etmeliydi. Zaten onu zapt etmeye çalıştığı için yeteri kadar hırpalanmıştı, bir de şimdi onunla konuşarak gücünü daha fazla tüketemezdi. Şimdi olmazdı.
Bitkin bakışlarını yere çeviren kızcağız sessizce karşıdan karşıya geçti, ardından yoluna yayan devam etti. Mavi'nin şoförü ise onu görür görmez kızı takip etmeye başladı. Küçük hanım arabaya binmediği için onun yürüyüş hızına eşit hızda aracı kullanıyordu.
Onur, kalbini kırdığı kızın ardından bakarken derin bir nefes aldı ve duyduğu pişmanlığın ağır yüküyle aklından şu sözleri geçirdi: "Aynı ailemin yaptığı gibi yakında beni terk edecekmişsin hissine kapılıyorum. Umarım bu düşündüğüm şey başıma gelmez Mavi." Hızla motoruna binip gazı köklese de, Mavi'nin gittiği yöne sapmamıştı. Üç yol ağzının sağındaki yola yani kendi evinin yoluna girmişti.
Bu sırada Yankı çoktan okula gelmiş, ön kapıda arkadaşları ile sohbet ediyordu. Tabi bundan önce "Kafenin içi şimdi çok kalabalık ve gürültülü olur. Sizinle en iyisi fakültenin önündeki minik süs havuzunun orda buluşalım" diye Mevsim'e mesaj atmayı ihmal etmemişti.
Yankı'nın arkadaşı Güney "Yani kız gelmeyi kabul etti diyorsun." dedi. Yankı, "Ne var ki bunda?" dermiş gibi arkadaşına baktı ve "Evet, hatta sabah... Yok, öğleye yakın bir vakit beni aradı ve nerede kaldığımı sordu," dedi sonra diğer arkadaşı Mert bir şey diyecek mi diye bakışlarını ona çevirdi ama ondan ses çıkmayınca yeniden diğerine döndü. "Umarım kendisinden istediğim cevapları alacağım." dedi mutlu bir ses tonuyla. Arkadaşı Güney "Hem bakarsın belki sevgili bile olursunuz." dedi ve oğlanı koluyla dürttü. Yankı "Ne saçmalıyorsun oğlum sen? Kıza sadece birkaç soru soracağım o kadar." dedi sert bir ses tonuyla.
Sohbet ettiği arkadaşı Yankı'dan biraz ürktüğü için sustu ve etrafa bakındı. Gözleri kafenin önündeki ağaçlık alana büyük bir dikkatle kitlendi. "Atilla şuraya bak, beyaz kıyafetli bir kız geliyor."
Mevsim kolunda çantası, üzerinde elbisesi, balıksırtı örülmüş, kahverengi uzun saçları ve yüzünde ciddi bir bakışla Yankı ve arkadaşlarına doğru geliyordu. Yankı arkasını dönüp yaklaşmakta olan kıza baktı ve gerçekten o mu yoksa değil mi diye kızın beyaz elbisesini ve açık yeşil bez çantasını inceledi. Kızın verdiği tarife bire bir uyuyordu. Ona bakıp hafifçe gülümsedi, ardından arkadaşlarına dönüp "Bana bakın beyler, bundan sonra benim adım sadece Atilla değil, yanında Yankı da var tamam mı?" dedi. İkisi de hiçbir sorgulamaya girişmeden aynı anda arkadaşlarını onaylarcasına "Tamam Yankı." dediler.
Yankı yeniden arkasına dönüp elini kaldırdı. "Hey sen! Buradayım." Mevsim kaşlarını çatıp adımlarını hızlandırdı. Yankı da boşta kalan elini boynuna götürüp "Hadi bakalım. Başlıyoruz." diye içinden geçirdi, Mevsim tam önüne geldiğinde de elini aşağı indirdi.
"Hoşgeldin. Yani hoşgeldiniz."
"Sorun değil benimle senli benli konuşabilirsin çünkü ben seninle öyle konuşacağım." dedi Mevsim ve oğlanın yanındaki arkadaşlarına iki saniye göz gezdirdi. Yankı'ya dönüp "Neden geç geldin?" diye sordu ve bakışlarını yumuşattı.
"Ben mi geç geldim? Dün gece gelmeyecekmiş gibi konuşan sendin..."
"O senin bizim üniversitede okuduğunu anlamadan önceydi..."
Yankı, Mevsim'in yüzüne daha da dikkatli bakmaya başladı ve elini yumruk yapıp dudaklarının üzerine koydu. "Ben seni bir yerden tanıyor gibiyim." dedi. Mevsim karşısındaki oğlanı hayatında ilk defa gördüğüne emindi ama sırf böyle söylediği için onu baştan aşağı süzdü.
Bir anda Yankı'nın aklına dünkü olay geldi. Yaşadığı şaşkınlıkla elini aşağı indirip "Buldum. Geçen gün yolda karşılaşmıştık." dedi. Bu sözlerin akabinde Mevsim oğlanın sağ bileğindeki kırmızı bilekliği fark etti. "Aaa! Evet," bakışları hâlâ bileklikteydi ancak dün ağlarken onu gördüğünü hatırladığı için aniden sizli bizli konuşmaya başladı. "Kabalığımı mazur görün lütfen. Benim adım Mevsim. Sizin adınız ne?"
"Yankı."
Mevsim bakışlarını hızla yukarı kaldırıp ona gülümseyen oğlana baktı. İstemeden de olsa gözleri kocaman açılmıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder